12 Ocak 1968’de İskenderun’da doğdu. 1992 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinin Aile Ekonomisi ve Beslenme bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini Klinik Psikoloji alanında yaptı. Prof.Yaşam Koçluğu, Etkili İletişim Teknikleri, Stresle Başa Çıkma Yöntemleri, Tükenmişlik Sendrm. konusunda uzmandır
12 Ocak 1968’de İskenderun’da doğdu.
1992 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinin Aile Ekonomisi ve Beslenme bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini Klinik Psikoloji alanında yaptı. Prof. Yaşam Koçluğu, Etkili İletişim Teknikleri, Stresle Başa Çıkma Yöntemleri, Tükenmişlik Sendromuyla Başa Çıkma, NLP ve EFT Teknikleri konularında üniversite bünyesinde kapsamlı eğitimler aldı. 1994 yılında İstanbul’da öğretmenlik mesleğine başladı. Ana branşları olan; Gastronomi- Yiyecek İçecek Hizmetleri- Aile Ekonomisi ve Beslenme- Teknoloji Tasarım branşlarında Meslek Dersleri öğretmeni olarak MEB’de icra ettiği öğretmenlik mesleğini 2019 yılında emekli olarak tamamladı. “FGK Yayınları” kurucusu ve genel yayın yönetmenidir. Danışmanlık alanında: Yaşam Koçluğu, Yazar Koçluğu ve Ghost Yazarlık yapmaktadır. Evli ve iki erkek evlat sahibidir. Halen Mersin/ Erdemli ’de yaşamaktadır.
Kebbat serisinin dışındaki ilk polisiye romanı,
YAZMANIN PSİKOLOJİSİ
KLİNİK PSİKOLOJİ:
YAZMANIN PSİKOLOJİSİ
Duygularınızı kâğıt üzerinde ifade etmenin ve bu sanatın iyileştirici gücünü hissetmenin psikolojik faydaları bilimsel olarak test edilmiş ve çeşitli alanlarda deneyimli atölye çalışmaları ve bilişsel terapiler yapılarak kanıtlanmıştır. Yazarken sadece sıradan bir iç döküş ile rahatlama söz konusu değildir. Ayrıca içinizde biriken ne varsa kaleminiz aracılığıyla dışarı dökülürken tüm stresinizi kusarcasına atarsınız içinizden.
Kendini ifade edebilme şansı ile birlikte kâğıt ve kaleminiz aracılığıyla kendi terapinizi de başlatırsınız. Bilinçli beyninizin dışında bilinçdışı çalışan beyninizi ve dolayısı ile bilinçdışınızı serbest bırakırsınız. Bilinçdışının çalışma şeklinde iki önemli sebep rol oynar. Biri üreme diğeri ise hayatta kalma dürtüsüdür. Durum böyle olunca yaşamınız boyunca önünüze çıkan en ufak engel dahil, acılar, kayıplar, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar, ayrılıklar, ölüm vs. Bilinçdışınız bu tür olayları bir tehdit olarak algılamaktadır. Her şeyi yoluna koymak çabasına girer ve olanlar olur. Yaşanan travmatik olaylar siz farkında olmadan sizi ele geçirmeye başlar.
Strese bağlı olarak olağan davranışlarınızın değişmeye başladığını, daha sabırsız, daha heyecanlı, daha sinirli, olmaya başladığınızı önce çevreniz sonra da kendiniz fark etmeye başlarsınız. Kısa vadede küçük ve günlük problemlerinizi farkındalık derecesine göre çözebilme yeteneğiniz olduğunu düşünsek bile insan bünyesinin kaldıramadığı veya farkına varamadığı birçok travmatik olaylar sonucu psikosomatik hastalıklar oluşmaktadır. Bu travmatik olayların birikim miktarını aylara, yıllara, yaşanmışlıklara vurduğunuzda; sayısız travmayı ve biriken stres yoğunluğunu tahmin bile edemezsiniz. İşte bütün sorun da burada başlamakta bilinçdışı beynimizin önlem alma çabaları sonucunda oluşmaktadır. Olay; ihtiyaç duyan bir bilinçdışını serbest bırakmaktır.
Kimi bilinçli kimi bilinçsizce yazmaya başlar. Birgün bir de bakarsınızki kalemi almışsınız elinize. Kimi anılarımı yazayım diye başlar ki farkında olmadan yazmaya başlayan büyük bir çoğunluk dilimini kapsamaktadır bu. Çünkü bilinçdışı, temizliğe girmiştir. Kâğıt ve kalem büyük bir şifacı kimliğine bürünür sizi gizlice tedavi eder. Yazdıkça yazarsınız, yazdıkça kendinizi daha iyi hissedersiniz.
Zamanla, yazdıkça yazma eylemi vazgeçilmeziniz olmaya başlar. Bunun sonucunda kimi profesyonelliğe giden yolda teknik ve yöntem bakımından kendini geliştirerek sağlam bir yazar olma yolunda ilerlerken diğer kısımdakiler kendini bir profesyonel olarak görmez fakat yazmaktan asla vazgeçemez. Çünkü yazma eylemi; fiziksel bedenin, altında ezildiği stres ve etkilerinden kurtulmasına doğrudan etki eder.
İspanyol yazar; María Zambrano “yazmak içinde yaşadığım yalnızlığı savunmaktır,” demektedir. İster yalnızlık ister stres, ister can sıkıntısı sebep ne olursa olsun alt bilincin; bedeni ve kendini korumak için başka çaresi yok gibidir.
İster profesyonel bir yazar ister amatör ya da sadece endişeleri için yazan bir kişi olun, yazma gerçeğinin özgürleştirdiğini ve sadece kendi içinizde yaşadığınız dünyanız ile değil içinde bulunduğunuz dünyanın gerçekleri ile de yüzleşmenize yardımcı olduğu bir gerçektir.
Düşüncelerimiz, travmalarımız ve sevinçlerimizle yaşıyoruz. Bunlar her ne kadar hayatın bütününde, hayatın olağan akışında olması gerekenler gibi görünse de; yine hayatta kalma ve kendini koruma içgüdüsü ile çabalayan bilinçdışının getirisi olan travmaları temizlemeyi, olayları psikolojik olarak güncellemeyi beceremediğinizde kurtulamadığınız kısır döngülerle amansız ve çaresiz sanılan hastalıklara kapılar açılmaktadır. İşte yazmanın sihirli gücü de tam olarak bu safhada başlamaktadır.
Düşündüğünüzü, özellikle duygularınızı yazmanın bilişsel sürecinin sakinleştirici bir etkiye sahip olduğu bir gerçektir. Fiziksel ve duygusal bir rahatlamaya yol açmaktadır, kan basıncını düşürmesinin yanısıra uykunun düzenlenmesini sağlamaktadır.
Kanser hastaları üzerinde uygulanan çeşitli tedavilerle, günde en az yirmi dakika yazma deneyiminde bulunanların soyut düşünmeyi ve kendi hastalıklarıyla ilgili algılarını değiştirmeyi başardıklarına dair birçok başarılı çalışma olduğu bilinmektedir.
Yapılan araştırmalar boş bir kâğıda günde yaklaşık yirmi dakika yazma deneyiminde bulunanların; duygusal ayrıntıları unutmayı tercih eden ve yazmayan kişilere oranı bakımından ele alındığında; yazma konusu irdelenerek incelendiğinde, travmaları ve hisleri hakkında yazan kişilerin hastalıklarından kurtulma ve iyileşmesinde çok faydalı olduğunu göstermektedir.
YAZMA PSİKOLOJİSİ: Yazma eylemi psikolojik ve fiziksel bakımdan ele alındığında birçok faydası vardır. En iyi psikologlara giderek elde edebileceğiniz getiriyi; boş bir kâğıda güvenerek, yazıya aktaranlar ancak size anlatabilir. Çünkü ruh halinizdeki gelişmeleri fark etmenin en iyi yolu budur.
Doluma uğrayan zihin sizi yazmaya iten psikolojik dinamiklerle devreye girer. Yazma eylemini ve enerjisini oluşturan birçok dinamik vardır. Örneğin, kişinin kendini gösterme arzusu, çevresinin ilgisini çekme isteği, beğenilme, onaylanma ve takdir edilme ihtiyacı, gibi daha birçok eylem sayılabilir bu aşamada. Yazma eyleminde tüm bunlar önemli birer itici güç niteliğindedir. Elbetteki daha evvel saydığımız diğer etkenlerin varlığı da inkâr edilemez. Bu ve benzeri sebepler bir itici güç, iyi bir motivasyon sebebidir. Bu duygular, arzular ve sonunda oluşan ihtiyaç hali insanı yazmaya yöneltir.
Öte yandan ilerleyen yazma süreci içinde kişiyi kendi içinden gelenlerle değil olması gerekenden farklı şekilde yazma sürecine iterse; ‘talep ve arz’a göre şekillenen yazma biçimlerinde, gönülden akan yazma biçiminin tadını vermez ve duygusuz akan kelimeler dizisi teknik olarak doğru olsa da ruhsuz, tatsız tuzsuz olma ihtimali ile yaşanmışlıkları, gerçek duyguları ve izlerini taşımayan, yaşatmayan üretimlere dönüşme riskini her zaman taşıyacaktır. Bu sebeple yazmaya iten yazmanın gerçek dinamiklerini göz ardı etmemek çok önemlidir. Çünkü işin bütün sırrı o dinamiklerdedir.
Piyasanın nabzını tutmak, gündem yaratmak amacıyla yazılan ya da arz talebe göre yapılan yazı üretimleri ‘Piyasa işi’ denebilecek, boşa zaman kaybı olarak nitelendirebileceğimiz balonvari türden üretimler olmaktan ileri gidemeyecektir. ‘Kötü örnek’ teşkil eden yazı çalışmalarının birçoğu, güçlü görünen ama sağlıksız türden psikolojik dinamiklere sahiptir.
Yazma eyleminde yine öfke de çok güçlü motivasyon sebeplerindendir. Bazı yazarlar, öfkeyle beslenir ve motive olabilir. Tüm öfkesiyle yazabilir. Öfke, yazın yolculuğunda güçlü ve enerjik bir harekete geçiricidir. Kelimelerin kullanılış biçimi keskin ve sivri bir biçimde duyguların gücünü harekete geçirme ve karşı tarafa ulaşma imkânı sağlar.
Bazıları, öfkeden beslenirken ayar ve ölçü bakımından hadleri aşma tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Bazıları farklı ve daha güçlü duygularla harekete geçerek tam tersi etkilerle yumuşak sınırlarda gezerek yazabilir. Öfke de ayar ve tad ölçüsü ne kadar önemliyse tam tezadındaki duygularla yazılan kelimelerde de bir o kadar iyileştirici ve sarıp sarmalayan etkilerin gücünü tüm kelimelerde görmek mümkündür. Bazı kelimeler zehir ayarında tad verirken bazı kelimelerde naif ve şifa veren türden olmaktadır. Öfkenin gücü yazarın üslubunu, kelimelerle olan münasebetini ve muhakemesindeki dengesini bozmasına yol açma riskini taşır. Bu anlamda öfke dinamik bakımından ne kadar güçlüyse, adil, dengeli ve güçlü bir kalemle yazma bakımından da bir o kadar zayıftır. Yazarın aynı zamanda okurun psikolojisine olumsuz bir etkisi vardır.
Şefkat, merhamet, sevgi ve adalet, gibi duygularla insanın psikolojisini doğru yönde ivmelendirici yazıların üretimi için yine yazarın psikolojisini iyileştirici yönde yazma dinamiklerinden yararlanmak çok daha önemli ve sebep sonuç ilişkisi bakımından etkindir.
Klinik Psikoloji Bilim Uzm. Araştırmacı Eğitimci Yazar.
Filiz GÖKDEMİR KÖŞKER
FGK
NOT: İZİNSİZ KULLANIMI YASAKTIR. HER HAKKI SAKLIDIR.
********************
"NAZENDE" KİTABINDAN
Ey! Kendini bilmez kul,
Emanete hayınsın,
Allah’a ve kendine, verdiğin yeminleri,
Nasıl da unutansın.
Dâg-ı Dildeyim.
Kemend olmuş başak zülüflerinin
Girdabındayım,
Kor lavlarındayım.
Ey, dilâl’ım,
Alevlenen aşkımın kehribarındayım.
Kovulmuşum cennetinden,
Cehennemimdeyim.
Yangınlarımdan örülmüş ayrılık duvarlarına vur kafanı,
Yar, aksın oluk oluk hasretin lavları.
Ve aşkının zehr-i korları.
Yan ki, derdi-dilin ile canlansın
Devr-i dil- ârâsında dergahının
Sen, nasıl bir adamsın.
Gaflettesin.
Ey! Gönül, hiç mi arlanmazsın?
Yan ki dil-i agah. uyansın.
Yazarın “NAZENDE” Adlı Romanından (Romanın baş kahramanı Recep Hulki’nin şiiri.)
FGK- Filiz Gökdemir Köşker
(Her hakkı saklıdır hiç bir yerde yayınlanamaz)
NEM KALDI...
Sokakta oyunlarım kaldı
Gözlerimde silinmeyen o sahne
Yerde cenaze, içeride doğum vardı.
Gözlerim saf çocuktu
Yüreğimde korkun kaldı
Şimdi oldu elli üç, yaşım dokuzda kaldı.
Atamadım içimden korkusunu ölümün
Derinlerde bir yerde, atamadım... Çığlığım kaldı.
Ağlayamadım ayıplayan zorlayan büyüklerime rağmen
Gırtlağımda düğümlenen kuruyan gözyaşım kaldı.
Tutsak kaldı çocukluğum.
Sokaktan feryadı figan eden kardeşimin koşarak gelirken açılan faltaşı gözleri kaldı.
Annemin yere düşüp bayılışında
Bir tabutun çevresine konulup duran buzlar kaldı
Yeni bir canın ısrarla doğuşunda
Zalim ölümle, çaresiz doğum arasında
Aklım arafta kaldı.
Şimdi yürek korkak, ürkek bezgin ve üzgün
Sen ölmeden önceki gün, sarıya boyadığımız motosikletinin
O ölüm teknesinin,
Ruhumda soğuk sarısı kaldı.
Nem kaldı...
Akmayan göz yaşımdan geriye
Büyümeyen yetim yüreğim kaldı.
FGK- Filiz Gökdemir Köşker
(Her hakkı saklıdır yazarın izni olmadan hiç bir yerde yayınlanamaz)
KİTAP BASTIRMAK ve bilgi almak için üye olun.
Müşterilerimize değer veriyoruz. Mesai saatleri içinde bizi dilediğiniz zaman ARAYABİLİRSİNİZ.
akdeniz mah.pelin sok.yaşam evleri.B blok.1.kat.daire/:2
Pzt | 09:00 – 17:00 | |
Sal | 09:00 – 17:00 | |
Çar | 09:00 – 17:00 | |
Per | 09:00 – 17:00 | |
Cum | 09:00 – 17:00 | |
Cmt | Kapalı | |
Paz | Kapalı |
Telif Hakkı © 2024 Filiz Gökdemir Köşker FGK YAYINLARI - Tüm Hakları Saklıdır.
GoDaddy Destekli
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.